Travay şeklinin ve süresinin maternal ve fetal oksidatif stres üzerine etkisi
Özet
Amaç: Travay süreci ve doğum, anne ve bebeği için oksidatif strese neden olan durumlardır. HIF-1? ve adrenomedullin oksidatif stresi ölçmede kullanılan biyolojik maddelerdir. Çalışmamızda, maternal ve yenidoğan kan HIF-1? ve adrenomedullin düzeyleri ölçülerek doğum şeklinin anne ve bebeğinde oluşturduğu oksidatif streste fark olup olmadığının tespiti amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Bu prospektif çalışmaya normal vajinal doğum yapmış 20, elektif C/S yapılmış 20 ve acil şartlarda sezaryene alınan (ind+C/S) 20 olmak üzere toplam 60 sağlıklı ve gönüllü gebe dahil edilmiştir. Katılımcılardan travay öncesi, travay esnasında ve doğum sonrasında, yeni doğanların doğumdan hemen sonra umblikal korddan kan örnekleri alındı. Bu örneklerde HIF-1? ve adrenomedullin düzeyleri ölçülerek sonuçlar doğum eylemi tipine göre gruplar arasında karşılaştırılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan grupların travay öncesi, travay esnasında ve doğum sonrasında alınan kan örneklerindeki HIF1-? düzeyleri ve bu gebelerin bebeklerinin HIF1-? düzeyleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0,05). Elektif C/S grubundaki gebelerin hem eylem öncesi, hem eylem sırasında ve hem de postpartum adrenomedullin düzeyleri diğer gruplar ile kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksekti (tümü için p<0.05). İnd+C/S grubundaki katılımcıların yenidoğanlarının adrenomedullin düzeyleri diğer grupların yenidoğanlarına göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksekti (p<0.05). Çalışmaya alınan hastaların travay öncesi ve travay esnasında alınan kan örnekleri kıyaslandığında vajinal doğum yapan gebelerin travay öncesi alınan kan örneklerinde HIF-1? düzeyleri travay esnasında alınan kan örneklerine kıyasla istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulundu (p<0,05). Bu gebelerin travay esnasındaki ve postpartum kan örnekleri kıyaslandığında, vajinal doğum yapan gebelerin postpartum alınan kan örneklerindeki HIF-1 ? düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulundu (p<0,05). Çalışmaya alınan gebelerin travay öncesi ve travay esnasında alınan kan örneklerindeki hiçbir grupta adrenomedullin düzeyleri arasında anlamlı fark bulunmadı (tümü için p>0.05). Sonuç: Doğum şekli gebelerin ve fetüsün oksidatif stres düzeylerini etkilemektedir. Travay esnasında eylemin herhangi bir sebeple sekteye uğraması halinde vakit geçirmeden C/S yapılması fetüsü oksidatif stresten korumak açısından önemlidir. Adrenomedullin ve HIF1-?'nın travaydaki davranışları farklıdır. Bu durum bu iki molekülün farklı yolaklar vasıtasıyla oksidatif stres üzerindeki etkilerini ortaya çıkardıklarını düşündürmektedir. Objective: Labour and parturition are conditions which cause oxidative stress for both mother and her baby. HIF-1 ? and adrenomedullin are biological molecules that is used to measure oxidative stress. The aim of this study is to determine whether there is a difference in the levels of maternal and neonatal serum HIF-1? and adrenomedullin according to labour type. Materials and Method: A total of 60 healthy pregnant volunteers consisted of 20 pregnant women with normal vaginal delivery, 20 pregnant women with elective C/S, and 20 pregnant women with emergency C/S were included in this prospective study. The blood samples of the participants were taken before, during and after the delivery and the neonatal blood sample was taken from umbilical cord immediately after birth. The blood levels of the HIF1-? and adrenomedullin were measured and compared among groups according to the labour types. Results: There were no statistically significant differences in the levels of HIF1- ? obtained before delivery, during delivery, and postpartum among groups (for all p>0,05) and the fetal levels of HIF1- ? also did not statistically differ among groups (p>0,05). The blood adrenomedullin levels obtained before delivery, during delivery and postpartum were significantly higher in the elective C/S group than other groups (for all p>0,05). The fetal blood adrenomedullin levels were significantly higher in the emergency C/S group compared to other groups (p<0,05). When the blood samples obtained before and during delivery were compared within groups, the HIF1-? levels obtained before delivery were significantly higher compared to those obtained during delivery in the vaginal birth group (p<0.05). The HIF1-? levels obtained postpartum were also significantly higher than those obtained during delivery in the vaginal birth group (p<0,05). In all within group analyses, there were no statistically significant differences in the levels of adrenomedullin among before delivery, during delivery, and postpartum (for all p>0.05). Conclusion: In the case of delayed labour resulted from any reason, it is important to manage C/S immediately in terms of the prevention of mother and fetus from the oxidative stress. The effects of adrenomedullin and HIF1-? on labour are different. This finding suggests that these molecules use different pathways to exhibit their role in oxidative stress. Further studies are required to clarify this issue.