Stefan Zweıg’ın Karmaşık Duygular eserinde erkeklik algısı ve benlik yorumlaması
Künye
Çetinkaya Karadağ, E.N. (2022). Stefan Zweig’ın Karmaşık Duygular Eserinde Erkeklik Algısı ve Benlik Yorumlaması. Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 12(23), 53-64. https://doi.org/10.33207/trkede.901404Özet
Stefan Zweig 1927 yılında yayımlanan Karmaşık Duygular novellasında baba ve
oğul çatışmasını, orta sınıf aileye mensup genç adamın taşradan şehre gittiğinde yaşadığı
bocalamayı, kadın ve erkek ilişkilerinin belirsizliğini, insanların topluma uyum sağlamak için
gerçek eğilimlerini bastırarak bir benlik oluşturduklarını anlatır. Eserin anlatıcısı Roland’a
göre biyografik bir anlatı, tarihlere ve olaylara bağlı kalarak kişiye lineer bir hikâye oluşturur;
ancak insan ruhunun karmaşıklığı bu lineerliği kabul etmez. Bu çalışmanın amacı, benliğin
çok katmanlı bir yapısı olduğunu, eril söylemin erkekleri de baskıladığı gücünü, damgalanan
bir bireyin toplumla uzlaşabilmek için savunma mekanizmaları kullandığını, kentin marjinal
bireyler için hem güvenli hem de tehlikeli bir zemin oluşturabildiğini sosyolojik bir
perspektifle göstermektir. Bu perspektifi, Erving Goffman’ın damga, Anthony Giddens’ın
modern çağda benlik yaratımı, Anna Freud’un savunma mekanizmaları örnekleri, Michel
Foucault’nun cüzzamlı kavramı, Zygmunt Bauman’ın kent ve yabancı arasında kurduğu
akışkan ilişki ve son olarak Engin Geçtan’ın varoluşçu psikiyatri üzerine yazdıkları ile
harmanlayarak sosyolojik bir sonuca varmayı hedefliyorum. Stefan Zweig recounts the conflict between father and son, the confusion
experienced by a young man from a middle-class family when he moves from the country to
the city, the uncertainty of the relationships between men and women, and how people form a
self by suppressing their actual tendencies to adapt to society in Confusion, published in 1927.
According to the novella's narrator, biographies can generate a linear story depending on
specific dates and events for a person. However, the complexity of the human soul does not
accept this linearity. This study aims to show that the self has a multi-layered structure, the
power of the masculine discourse suppresses men, that a stigmatized individual uses defense
mechanisms to come to terms with the society, and that the city can be both a safe and
dangerous ground for marginalized individuals from a sociological perspective. The concept
of stigma by Erving Goffman, the reflexive identity in modern times by Anthony Giddens,
self-defense mechanisms by Anna Freud, the leper concept of Michel Foucault, the liquid relationship between the stranger and the city, and Engin Geçtan’s writings on existentialist
psychiatry provided the psychological and sociological base for this study.