The effect of syntactic probability on al-ıstishhad
Künye
Kişmir, A. (2024). The Effect of Syntactic Probability on al-Istishhad. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 28(1), 264-283. https://doi.org/10.18505/cuid.1432192Özet
Efforts to determine the general rules of Arabic have spread over a long historical period. Both
early time nahw scholars and later period linguists actively participated in these studies by
effectively using the materials provided by the Arabic language. However, linguists have followed
different methods regarding the acceptance of linguistic materials. This situation has sometimes
led to heated debates among grammarians. These debates have arisen either due to the uncertainty
about which period the linguistic data belongs to, whether it was obtained from fusha Arabic
speakers, or whether it is specific to any tribe, or whether the fusha material came with a sahih
sanad, or they occured due to the content of linguistic material put forward as evidence. Thus, the
idea that the linguistic data must meet certain conditions to be generally accepted has emerged.
Especially, the idea that the expression to be presented as evidence by the nahw scholar in the
linguistic material he/she deals with should be suitable for the given situation shows that the
linguistic data undergoes textual criticism. This article discusses the probability which opens the
door to different interpretations of an expression in the linguistic material presented as evidence
and is considered a kind of critisism. The probability has been considered by many grammarians as
a defect that hinders the iḥtijāj. However, it is also observed that such linguistic material is used in
the process of al-istišhād. Therefore, some grammarians, such as Abū Ḥayyān, have stated that such
evidence should not be considered. However, the different interpretations of grammarians about
whether there is a probability in any linguistic text bring up the problem of whether the probability
is used objectively. Our aim is to reveal the perpective of the objective value of this rule, which is
expressed as "The presence of probability in linguistic evidence prevents istišhād with it." and
evaluates the suitability of linguistic data for istišhād through the probability. The issue is
significant because probability is considered a situation that affects the istišhād activity. In this
article, which uses the literature review method and is thought to be different from existing
academic studies, after touching upon the historical process of the probability, this concept is
examined under different headings, and although there are statements that the probability
requiring the rejection of evidence should be strong and distant possibilities should not be
considered, the discussions among linguists about whether the evidence expresses probability or
not cannot be resolved objectively because criterias have not been established. Thus, an attempt is
made to reveal the objective value of the requirement that the probability in linguistic evidence
prevents the istišhād. In this article, which is based only on the probability among the different
situations that prevent istišhād, it has been concluded that the rule in question is used by
grammarians but cannot be attributed to objective criteria. Because, even in the example given on
the subject in the methodological Nahw works, the existence of the probability is discussed. Arapçanın genel kaidelerini tespit etme çabaları uzun bir tarihi sürece yayılmıştır. İlk dönem nahiv
âlimlerinin yanı sıra müteahhir dil bilginleri de Arap dilinin kendilerine sunmuş olduğu
materyalleri kullanarak bu çalışmalarda etkin bir şekilde rol almışlardır. Fakat dil bilginleri dilsel
malzemenin kabulü hususunda farklı yöntemler izlemişlerdir. Bu durum ise nahivciler arasında
bazen sert tartışmalara neden olmuştur. Bu münakaşalar ya dilsel verinin hangi döneme ait olduğu,
fasih Arapça konuşanlardan alınıp alınmadığı, herhangi bir kabileye özgü olup olmadığı veya eldeki
fasih malzemenin sahih bir senetle gelip gelmediği gibi Araplara nispetinin doğruluğunu tespitte
yaşanmış ya da delil olarak ileri sürülen dilsel materyalin içeriği sebebiyle meydana gelmiştir.
Böylece dilsel verinin kabulü için bazı şartları haiz olması gerektiği fikri ortaya çıkmıştır. Özellikle
nahiv âliminin ele aldığı dilsel materyalde şâhid olarak sunacağı ifadenin konuya dair verilen
duruma uygun olması gerektiği düşüncesi dilsel verinin metin tenkidinden geçtiğini
göstermektedir. İşte bu makale, şâhid olarak sunulan dilsel malzemede yer alan bir ifadenin farklı
yorumlanabilmesine kapı açan ve bir nevi metin tenkidi sayılan ihtimâl kavramını ele almaktadır.
İhtimâl, birçok nahiv âlimi tarafından ihticâca engel bir kusur telakki edilmiştir. Buna rağmen
böylesi dilsel malzemenin istişhâd faaliyetinde kullanıldığı da görülmektedir. Bu yüzden Ebû
Hayyân gibi bazı nahivciler bu tür delillerin dikkate alınmaması gerektiğini dile getirmişlerdir.
Lakin herhangi bir dilsel metinde ihtimâlin olup olmadığına yönelik nahivcilerin farklı yorumları,
ihtimâl kavramının objektif bir şekilde kullanılıp kullanılmadığı problemini gündeme
getirmektedir. Amacımız “Dilsel delillerde ihtimâlin olması onunla istişhâdı engeller.” şeklinde
ifade edilen ve dilsel verinin istişhâda uygunluğunu ihtimâl kavramı üzerinden değerlendiren bakış
açısının nesnel değerini ortaya koymaktır. İhtimâlin istişhâd faaliyetini etkileyen bir durum kabul
edilmesi sebebiyle konu önem arz etmektedir. Literatür taraması yöntemi kullanılan ve mevcut
akademik çalışmalardan farklı olduğu düşünülen bu makalede ihtimâl kavramının tarihi sürecine
temas edildikten sonra farklı başlıklar altında bu kavram irdelenmiş, delilin reddini gerektirecek
ihtimâlin güçlü olması ve uzak ihtimâllerin dikkate alınmaması gerektiğine dair söylemler olmasına
rağmen bu konuda objektif kriterler belirlenemediğinden delilin ihtimâl ifade edip etmediğine
yönelik dilciler arasındaki tartışmalar örneklerle izah edilmiştir. İstişhâda engel farklı durumlar
arasından sadece ihtimâli esas alan bu makalede söz konusu kuralın nahiv âlimleri tarafından
kullanıldığı fakat objektif kriterlere bağlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Zira nahiv usulü
eserlerinde konuya dair verilen örnekte bile ihtimâlin varlığı tartışma konusu yapılmıştır.